Sinemasız hayat,tuzsuz popcorn gibidir...

23 Eylül 2009 Çarşamba

Alacakaranlık:Vampirler geri döndü!

Aman Tanrım!!! Vampirler hortladı.(Vampirler için hortlamak kelimesi çok doğru bir tanım olmasa da :) durumu özetleyen en iyi cümle bu maalesef ) Her zaman beyazperdenin en karizmatik, en özenilesi korku karakterleri vampirler olmuştur.                                 



Nosferatu,Vampir filmlerinin en iyilerinden biri olmasının yanında,korku filmleri içinde de hatırı sayılır bir değere sahip.




1922 yılında çekilen Nosferatu tarihte bilinen ilk Vampir filmidir. Film Bram Stoker’in özgün bir uyarlaması olduğu halde kaynak belli etmemek adına Nosferatu ismi kullanılmıştır.1930'da Dracula olarak filmi yapılan, Bram Stoker’in Kont Drakula’sı, gelmiş geçmiş en karizmatik korku fenomenlerindendir. Coppola'nın Draculası da korku klasikleri arasındadır.Ann Rice romanından uyarlama olan Vampirle Görüşme’de acımasız ve bencil Lestat(Tom Cruise), yalnız ve vicdanlı Louis(Brad Pitt),Aristokrat Armand(Antonio Banderas) vampir karizmasını göklere çıkartıyorlardı.Vampir avcısı, iyi kalpli yarı vampir Blade karakteri ile
konu alt dallara ayrılmaya başlasa da filmde tüylerimizi kaldıran Frost gibi acımazsız vampirler bolca vardı.Çok uzun yıllardır, korku ve acımasızlık sembolu olmuş vampir karakteri, bu kez karşımıza Alacakaranlık serisi ile çok güçlü bir aşk hikâyesinin, iflah olmaz Romeosu “Edward Cullen “ olarak çıkıyor. Kitabın çığ gibi büyüyen okuyucu kitlesinin yanına kötü de olsa serinin ilk filmi Twilight(Alacakaranlık) çekilince, tam anlamıyla yer yerinden oynadı.






Vampirle Görüşme ünlü oyuncu kadrosuyla çok iddialı bir yapımdı.





İlk film biraz aceleye gelmiş ya da küçük bir bütçeyle çekilmiş olsa bile, Alacakaranlık fanları tüm dünyayı ışık hızıyla sardı. Tabi bu ilgiden memnun kalan yapımcı firma Summit Entertainment serinin ikinci filmi Yeni Ay’ı çekmek için kolları hemen sıvadı. Yeni Ay 20 Kasım 2009 ‘da tüm dünyada vizyona giriyor. Film vizyona girmeden trailerleri internette en çok tıklananlar arasında. Çekimler herkes tarafından yakından takip edildi. Kaçak fotoğraflar basına sızdırıldı. Nefesler tutuldu 20 Kasım bekleniyor.(Bu arada serinin üçüncü kitabı Tutulma’nın (Eclipse) çekimlerine başlandı bile.)




Peki, nedir bu kadar ilgiyle takip edilen? İzleyici yorumlarına göz atacak olursak seri konu olarak, genelde gençleri hedef alsa da,30 yaş üstü izleyiciler de nasibini almışa benziyor. Filmi izleyip kendini 20’li yaşlarda hissedenler, karakterlerin yerinde olmak isteyenler bağıra çağıra ilk filme alkış tutuyorlar. Bunda tabi oyuncu seçiminin çok büyük etkisi var. Filmdeki herkes tam bir ekran yüzü, güzellik, çekicilik, cazibe ön planda.(Oyuncuların bu kadar ilgi göreceği öngörülmüş müydü orası meçhul tabi. Duyumlara göre Alacakaranlık yönetmeni Catherine Hardwicke,Robert Pattinson’u Edward Cullen olarak seçtiğinde, Submit Entertainment buna şiddetle karşı çıkmış. Bu çocuğu nasıl o mükemmel yaratık haline getirecekleri konusunda bayağı tartışmışlar.)Edebiyat çevreleri tarafından eleştiri yağmuruna tutulan Stephanie Meyer bütün bunlara rağmen 4 kitapla hala çok satanlar arasında. Konunun çok içine girip mantık hatalarını aramadan, dışardan bir bakış atacak olursak, dört kitap boyunca genç bir kızın tutkulu aşk hikâyesi anlatılıyor. Bu aşk hikâyesinin esas oğlanı, burjuva ve eğitimli bir vampir ailesinin, yetenekli ve süper yakışıklı vampir oğulları olunca, hikâyenin içine biraz da modern kurt adam efsaneleri serpiştirince; aslında bu ilgiye çok da şaşırmamak lazım.
Alacakaranlık (Twilight) filmi ile ilgili düşüncelerimi daha önce sizlerle paylaşmıştım.(Filmler-yorumlar bölümünde bulabilirsiniz)Bu çılgınlığın yavaş yavaş kor haline gelmesini bekleyip öyle izlediğim filmden sonra baktım ki durum hiç de yatışacak gibi değil, kolları sıvayıp kitapları okudum.



Yeni Ay’da,Edward (Robert Pattinson) fanları tatmin olacak mı henüz bilmiyoruz ama ilk filmde minik, sevimli bir Kızılderili iken Yeni Ay’da sanki ölçeği büyültülmüş gibi karşımıza çıkan Jacob’un (Taylor Lautner) yeni yetme star kategorisine ekleneceğine kesin gözüyle bakılıyor. İlk filmin getirdiği şöhretten sonra riske atılacak bir durum kalmadığını anlayan yapımcılar da bu sefer kesenin ağzını açmışa benziyor. Gelen ilk görüntülerde özellikle makyajlar ve dijital efektler ilk filme göre bir hayli üst düzeyde. Uyarlamaya değinecek olursak, ilk çalışmada da uyarlama kötü değildi, bu kitap için de sahnede yeterince tatmin edici bölümler olacağını düşünüyorum. Tutulma daha aksiyonlu ve daha hareketli geçeceğe benzerken, kendi adıma Victoria karakterini oynayan” Rachelle Refevre”nin Tutulmada yer almayacak olmasına üzüldüm. Karakter için seçilen isim: Bryce Dallas Howard. Final kitabı Şafak Vakti’nin ise iki bölümde bile perdeye aktarılma durumu söz konusu. Yani bu Alacakaranlık efsanesi birkaç yıl daha bizlerle anlamına geliyor.


 
Bu kadar çok yankı uyandıran serinin ardından tüm yapımcılar da kolları sıvayıp, güncel vampir hikâyeleri avına cıktı bile. Vampir dünyasını daldığı uykudan uyandıran Stephenie Meyer’e teşekkürler. Sayesinde daha çok Vampir filmi izleyeceğiz gibi gözüküyor.

18 Eylül 2009 Cuma

ZOOM: Pedro Almodovar


1949 yılında La Mancha'nın İspanyol bölgesindeki küçük bir kasabada doğan Pedro Almodovar, İspanya’nın Luis Bunuel’den sonra uluslarası ünü olan yönetmenlerindendir. Sinema üzerine eğitim alamamış olmasına rağmen 70’li yıllarda Madrid’e giderek çalıştığı işlerden biriktirdiği parayla ilk kamerasını almış ve ağabeyi ile birlikte sinema üzerine çalışmaya başlamıştır. 1974’ten itibaren birçok film çeken Almodovar ilk kez 1993 yılında Kika adlı filmi ile dikkat çekmiş,1999 da çektiği “Annem Hakkında Her şey” (Todo Sobre Mi Madre) filmi ile ise, bütün dünyada üne kavuşmuştur.


Annem hakkında Her şey, kadınlara ve annelere ithaf edilmiş hüzünlü bir o kadar da keyifli bir yapımdır. Almodovar, kadınların iç dünyasına çıktığı yolculukta kimlikleri, tercihleri, sıra dışı hayatları bütün doğallığıyla perdeye aktarmıştır. Oğlu Esteban'ı bir araba kazası sonucunda kaybeden Manuela, oğlu hayatta iken, hiç görmediği babasının kimliğini sürekli saklı tutmuştur. Acısını dindirmek adına, Babasını görmeyi çok arzulayan oğlunun anısına Barselona'ya eski eşini aramaya giden Manuela, ona oğlunun ölmeden önceki son sözlerini söyleyecektir. Filmin genel özetine bakıldığında çok sade dramatik bir konu gibi gözükse de, açılımı çok şaşırtıcı, çok sürprizli ve aynı zamanda da sarsıcı bir film var karşımızda. Almodovar konuyu o kadar güzel işliyor ki bazen çok dramatik sahnelerde ağlayacakken hemen saniyesinde gülüyorsunuz, tüm film boyunca duygusal modunuzu yükseltiyor ve filmin sonundaki ithaf yazısını okuyunca ağlamaya başlıyorsunuz. Koca film boyunca aslında anlattığını bir cümleyle size özetliyor.

Bu filminden sonra yakın takibe aldığım yönetmeni, kadınların dünyasındaki bu yolculuğundan sonra bu kez izleyiciyi, erkeklerin dünyasına götürdüğü filmi Konuş Onunla’da ayakta alkışladık. Konuş Onunla, bitkisel hayattaki sevgililerinin başında adeta hastanede yaşayan iki adamın burada başlayan dostluğunu anlatıyor.”Annem hakkında her şey’de karşımıza kadın kokan, kadınsı bir senaryoyla karşımıza çıkan Almodovar, Bu filminde erkekleri de ne kadar yakından incelediğini hepimize gösteriyor. Yine çok sade çok olağan bir durum anlatımı olan filmde sürpriz gelişmelerin olmaması gibi bir durum söz konusu bile değil tabi…


Konuş Onunla Soundtrack de birçok eleştirmen tarafından övgü almış, müzik kültürünüzü bir adım öteye taşıyacak kadar iddialı müziklerle dolu.



Pedro Almodovar adına fikir edinebilmek için izlenmesi gereken üçüncü filmi ise kuşkusuz:
 “Kötü Eğitim” (La Mala Educacion)
 

1960’ların başında çok tutucu bir okulda aşkı,sinemayı ve korkuyu keşfeden iki arkadaşa, zaman zaman okulun müdürü de dâhil olur bu üçlünün 80’lerde tekrar kesişen hayatlarını anlatan film,konusu ve anlatımı gereği çok sert ve çok sarsıcı sahneler içeren,belirli çevreler tarafından eleştirilere maruz kalmış çok konuşulan bir film olmuştur.Çeşitli ödüller için 30 dalda adaylığı olan film, BAFTA dâhil olmak üzere 11 dalda ödül almıştır.
 
 




2007'de Penelope Cruz'a en iyi kadın oyuncu dalında adaylık getiren Volver (dönüş) ise bir başka Pedro Almodovar filmi,Pedro Almodovar'ın vazgeçemediği oyuncuların başında gelen Penelope Cruz,şüphesiz ki kariyerinin en sanatsal performanslarını Almodovar ile birlikte çekti.Volver de bir başka Almodovar görüyoruz,daha eğlenceli ,daha pozitif bir anlatımla aslında çok dramatik ve suç dolu bir filmi çoğu zaman kıkırdatarak izletiyor bize.Fantastik öğeler(aslında hiç de Almodovarcı bir davranış değil) sizi şaırtsa da filmin sonunda bütün neden niçinlerin cevabı size verildiğinde böyle ağzınız açık ekrana bakarken buluyorsunuz kendinizi.Bu filmin kısa özetini bile geçsek izleyeceğiniz şey çok farklı olacağından,bence hiç okumadan alın izleyin derim.Bu tarzı ,yönetmeni,İspanya havasını sevmeseniz bile Penelope gerek sahne yüzü gerek oyunculuğuyla izlenmeye değer.