Sinemasız hayat,tuzsuz popcorn gibidir...

26 Nisan 2010 Pazartesi

Karşı/laşma ve Bozcaada

Sinan (Uğur Polat)ve Mahmut (Çetin Tekindor)ölümcül bir hastalığın terapi seasında tanışırlar.Mimar olan Sinan,bir motosiklet kazasında oğlunu kaybetmiştir ve kendini bundan sorumlu tutmaktadır.Mahmut ise pis işlerle uğraşmış,yaptığı seylerin acısına dayanamayıp intihar etmeyi düşünmektedir.Ancak ani aldığı bir haberle İstanbul dışına birini aramaya gider.Bir süre sonra Mahmut'un ölüm haberini alan Sinan arkadaşının mechul bir cinayete kurban gittiğini öğrenir ve sırrın peşinden Mahmut'un öldürüldüğü Bozcaada'ya gider.Bu gizemli yer Sinan için yeni bir başlangıç,mucize bir hayat sunacaktır. Karşılaşma,2003 yılında dört farklı organizasyondan toplamda 18 ödül almış,bir Ömer Kavur filmi.Bu kadar ödüllü bir film sessiz sedasız az sayıda salonda vizyona girmişti.
İnce olay örgüsü,güçlü karakter oyunculuğuyla Karşılaşma,Eşkiya ile yükselişe geçen Türk sinemasının o dönemde yükselten filmlerden birisidir.Uğur Polat ve Çetin tekindor'un ayakta alkışlanan performanslarının yanında Lale Mansur ve İsmail Hacıoğlu ile tam bir oyunculuk şöleni haline gelen film,çok derinlenmesine izlenmesi gereken bir iç hesaplaşma aslında.Durağan senaryo yapısıyla,çekildiği Bozcaada'nın huzurlu atmosferine uyarken,bu huzuru ve yaşayan tarihi hem mucizevi bir yaşam alternatifi olarak kullanmak da mekanı adeta bir oyuncuymuş gibi filmde oynatıyor.gitgide karmaşıklanan,yer yer geri dönüşlerle beslenen olay örgüsü izleyicinin de kendisine dönük eleştiriler yapmasına neden oluyor.
İşte ben o filmle Bozcaada'yı bir kenara yazmıştım.Ömer Kavur'un gözünden yer yer tüm kasveti,yer yer tüm tarihiyle çırılçıplak gördüğüm bu adayı tüm film boyunca arka planda ışıldayan bir huzur dalgasıyla izledim.

Seneler sonra adaya ayak bastığımda,niye bu kadar geç kaldığımı hiç anlamadım.Tamamen Egeli olan ben,bu duygu yüklü adayı nasıl olmuş da sadece Ömer Kavur'un gözünden görmekle yetinmişim.Limanda indikten sonra sağdan Rum mahallesine doğru yürürken yüzüme çarpan deniz ışıltısı ile köşede duran oraya ait beyaz binanın önünde durduk.Burası günlerce yer bulmak için sahibi Handan Hanım'ı neredeyse hergün telefonla taciz ettiğimiz KAIKIAS OTEL.(İyi ki de yapmışız.)Bu 20 odalı mütevazi ada otelinden içeri girdiğimde,tarihin kokusu burnuma doldu.Tarihi eserlerle donatılmış mütevazi koridorlar,adanın ruhunu hissetmenizi isteyen ahşap,taş mobilyalar bizi karşıladı.Tabi bir de ,bu kadar sıcaklığı ve bu ruhu bizzat inşa ettikleri bu yapıya veren Handan & İsmail Beydilli.Senelerdir adada yaşayan mimar çift,adaya çok emek vermiş ama ada da onlardan mucizesini esirgememiş,yaşlarını söylemeseler tahmin etmeniz mümkün değil.Adanın Enerjisi sanki onların üzerinden tüm çevreye yayılıyor.

Çok keyifli insanlarla çok keyifli üç gün geçirdik,bu küçücük ama uçsuz bucaksız adayı keşfetmeye çalıştık.Arnavut kaldırımlarında yürüyüp,Ayazma plajında iç çektik,Rüzgar güllerine karşı şarap yudumladık,güneşi batırdık.
Bu adada bir başka uyanıyor insan.Her karesini gezip,her kapısını çalmak istedim.Bütün reçellerden tadıp,şarabımı masaya koyup denize boş boş bakmak istedim.Sabah kalkıp bütün ada halkına günaydın demek istedim.Hatta her sabah orda uyanayım istedim.








Her Ayasofya'ya gidip başımı kubbeye doğru kaldırdığımda hissettiğim o hayranlığın aynısını hissettim...


15 Nisan 2010 Perşembe

Günün Filmi:Hable Con ella/Konuş Onunla


Yapım Yılı :2002
Süre :112dk
Oyuncular:Javier Cámara ,Benigno Darío Grandinetti ,Marco Zuloaga ,Leonor Watling ,Alicia Rosario Flores Lydia, Mariola Fuentes Rosa
Yönetmen :Pedro Almodóvar
Senarist :Pedro Almodóvar
Müzik :Alberto Iglesias
Görüntü Yönetmeni :Javier Aguirresarobe

Filmin afişinde kadınlar var ama bu film erkekleri anlatıyor.Kadınların iç dünyasını çok iyi anlatan Almodovar,bu kez erkeklerin acı ve sevgiyi nasıl bünyelerinde barındırabileceklerini bizlerle paylaşmak istemiş.Hep kadınların yoğun duyguları üzerine dönen dünyada ,erkeklerin penceresini aralamak adına ,Perşembe akşamını bu filme doldurmak bence dinlendirir...

8 Nisan 2010 Perşembe

Depresif Filmler

Komedi filmleri,korku filmleri,aksiyon filmleri,bilim kurgu filmleri gibi birçok film türünü bir anda aklımızdan sayabiliriz ama aklımıza gelmeyen alt türler de var.Depresif filmler diye bir tanım da var sinemada.Fakat bu alt tür bakış açısına göre farklı yorumlara açıktır.Filmin depresif olması mı,yoksa izleyen de depresif etki yaratması mı daha beliryici bir özelliktir?

Depresyonunun kelime anlamının çökkünlük,tükenmişlik olarak geçtiğini düşünürsek ,bir filmin bence onu izledikten sonra yarattığı tükenmişlik,looser hissi benim filmi depresif kategorisine eklememde daha etkili oluyor.Herkes tarafından depresif ilan edilmş ,sıralamaya girmiş filmlerin yanında mutlaka her sinema takipçisinin kendi depresifler listesi de vardır.

Küçük bir araştırma yapıldığında listenin başını 'Requiem for a Dream' çekiyor.Requiem hristiyanların cenazelerinde okuduğu bir ilahidir.Mozart ölüm döşediğinde bunlardan en ünlüsünü bestelemiştir.filmin tema müziği de en az bir requiem kadar iç parçalayıcır zaten.
Elen Burst'un  "everything will be allright" sözleriyle başlayan film , bu sözler kafanızda yankılanarak son buluyor.Zayıflama uğruna spped kullanan bir anne ile,uyuşturucu batağına düşen 3 arkadaşın hayatlarının nasıl darmadağın olduğunu, bütün gerçekliğiyle ,hiç sansür olmadan perdeye taşıyan filmin bazı sahneleri de izlenemeyecek türden.Filmde karakterler bir bir tükenirken siz de gerçekten filmin sonunda ayaklarınızda prangalar varmış gibi oturduğunuz yerden kalkamıyorsunuz.

Anketlerden fırlayan bir diğer depresif film ise 2008 yapımı Changelling, tabi ki Requiem for a Dream'le çok farklı bir tarzda ama konu itibariyle izlerken sizi çaktırmadan ümitsizliğe sürüklüyor.Kadın çocuğunu aradıkca ve bulamadıkca onunla beraber aynı kuyuya düşüyoruz.Benim depresiflik anlayışımın pek de sınırlarını zorlamasa da,listeye girdiğine göre demek ki genelde sarsıcı bir filmmiş.

Benim depresif filmlerinden biri ise lise dönemlerimde ilk defa izlediğim sonrasında da tekrar izlediğim 'Dead man walking' / ölüm yolunda 'dır.Sean Penn'in ve Susan Sarandon'un oynamayıp yaşadığı film,idama mahkum edilmiş bir mahkumun haksız idamına giden son günlerini anlatıyordu.Sean Penn ölüm Yolunda ilerlerken bile hala ümidimi kaybetmemiş onun idam masasından dönmesi için dua ediyordum :)

'What's eating Gilbert Grape? 'ise çok küçük yaşlarda izlediğim,ama etkisini uzun süre üzerimde taşıdığım ,tekrar izlediğimde ise yine aynı ölçüde umutsuzluğa sürüklendiğim yegane filmlerin başında gelir.
aşırı kilolu bir anneye özürlü bir erkek kardeşe sahip gilbert'ın karavanı ile dolaşan bir genç kızın kasabalarına gelmesiyle yaşadıklarını anlatan filmin ,dramatik aynı zamanda da  depresif alt yapısı beni hayli etkilemiştir.

bu film aynı zamanda Arnie grape roluyle 18 yaşındaki Leonardo di Caprio'ya Oscar adaylığı getirmiştir.

Depresif filmler adına yapılmış bir ankete göz atmak isterseniz:

http://fotogaleri.ntvmsnbc.com/en-depresif-filmler.html?position=0

7 Nisan 2010 Çarşamba

Günü Filmi:9

Yapımcı koltuğunda Tim Burton'un oturduğu bu hayal gücünün sınırlarında dolaşan animasyon filmini  seveceksiniz.Yönetmen Shane Acker ,9 dan önce görüntü yönetmenliği ve 3d developerlik yapmış,bu yüzden de animasyon beklentilerin çok üzerinde.Belli ki Tim Burton'da projeyi gönülden desteklemiş.
Dokuz adet el yapımı bez bebeğin ,yakın gelecekte makinelerin insanları yok ettiği bir savaştan sonra canlanıp yeni dünyadaki yaşam çabalarını anlatan film,ilk etapta biraz Wall-E 'yi çağrıştırabilir.1'den 9 'a kadar numaralandırılmış bez bebeklerimiz pek şekerler ve bir o kadar da değişik karakterlere sahipler.Konu pek bir hızlı geliştiği için arada dağılıyor,neler olduğunu ya da niye olduğunu karıştırabiliyorsunuz.Aslında öykü geneli çok yaratıcı fakat yönetmenin aklındaki neyse öyküyü hızlı bir sekilde özetlemek isterken zaman zaman büyüsünü kaybettirip,geliştirilmemiş hikaye hissine kapılmamıza neden oluyor,ama animasyon sinemasını takip edenler için umud vaadeden bir yönetmen ve arkasında sıkı bir yapımcı var.

5 Nisan 2010 Pazartesi

Up in the Air (Aklı Havada)


Jason Reitman'a Juno'yu izler izlemez kanım ısınmıştı.Özünde Komedi olan bir filme sosyal içerik eklemek hiç de kolay değildir.Reitman sistemi kimseciklerin gözüne sokmadan eleştirirken,çok keyifli,çok komik,çok dramatik bir film çıkartıvermişti ortaya.

"Up in the Air" da vizyona girdiğinde Jason Reitman imzasını görünce pek bir heveslendim.Sonra da Oscar adayları arasında görülünce ümitlendim.

Filmi izledikten sonra üzüldüm.

Konu şu ki film kötü bir film değil ama bu film ne için Oscar'a aday olmuş? Hadi filmi geçiyorum,George Clooney tamam yakışıklı filan da niye en iyi erkek oyuncu dalında aday gösterildi?
George Clooney ne yapıyor bu filmde:
Giysilerini katlıyor
Valiz taşıyor.
Xray dan geçiyor.
Çömez elemana hayat dersi veriyor.arada da frees tyle takılıp uçan arkadaşı ile sevişiyor.Aman ne şevişmek!!!
Filmde oyunculuk adına ümit vaad eden tek şey Anna Kendrick.Alacakaranlığın figüran kadrosunda sonra böyle bir rolle Oscar adaylığı ciddi bir ilerleme bence.
Bütün bu negatiflikleri atıp konunun bütününe bakınca filmin Global krizin Amerika'da da tavana yükseldiği döneme denk gelmesi tesadüf değil,sistemi eleştirmesi,kariyer bağımlılığı,insanların yanlızlığı ve yanlız kalmayı marifet sanmasından tutun da ,teknolojinin iş hayatındaki saçmalıklarında kadar bir çok sosyal mesaj veriyor film.Aile ve evlilik kavramlarının değerini kaybetmesinin ne kadar kötü olduğunu gözümüze gözümüze sokuyor.Aşk meşk 3D aksiyon  filmleri derken ,kaygısı böyle mesajlar vermek olan filmleri de izlemek önemli diye düşünüyorum.Bu açıdan bakınca Up in the Air tamamen sosyal bir film.Aşkı meşki araya sıkıştırmış,kendi halinde vizyona girse eminim çok daha iyi eleştiriler alırdı.Bu Oscar iddiası bu filme fazla gelmiş."Up in the Air" 'a mecburi iniş yaptırmış...

Not: Adaylıklara 5 filmle devam edebilirdi sayın Oscar jürisi.10 filmi aday gösterdik işte böyle oldu.

29. Uluslararası İstanbul Film Festivali


Festival tüm hızıyla 3 Nisan'da başladı.Hızlı diyorum çünkü 150'den fazla filmi 15 günde koştura koştura görmeye çalışmak ,çalışan didinen ,09:00-18:00 işyerlerine tıkılan bizler için pek mümkün değil.Bu sene festivalde çok çok iyi filmler ,güzel gösterimler,faydalı atölyeler var.Türk filmlerinin fazlalığı ve kalitesi de gurur verici .
Film seçmekten çok gözlerim 19:00 ve sonrası seanslarda gezinse de:

Gözleri tamamen açık
Julie&Julia
Ben ve Orson Welles
Başka dilde Aşk
Anlat Şehrazat
Erkeksiz Kadınlar
Annemi öldürdüm.
Paris'ten son konser
kosmos
Bornova Bornova
Çıkışlar Hediyelik Eşya Dükkanından

görmeyi çok istediğim filmler arasında.

Ayrıntılı film çizelgesini aşağıdaki linkte bulabilirsiniz:

http://www.iksv.org/film/cizelge2010.asp

iyi seyirler...

2 Nisan 2010 Cuma

Tarantino Rulezz....

Aktör olma sevdası ile tiyatro ekibine katılan, sonra Miami Beach'te bir videokasetçide tezgahtarlık yapmaya başlayıp, bugün bağımsız sinemanın en ünlü genç yönetmenleri arasında adı geçen Tarantino kendi kurallarıyla ,alışılmış sinema anlayışını 90’larda yıktı geçti.Hala kimi sinema çevrelerince yerden yere vurulan tarzı bir yandan da altın palmiyeler,oskarcıklar derken takdir toplamaya da devam ediyor.

Peki, neyi sever Tarantino:

1. Parçalanmış doğrusal kurgusu olmayan, baştan sona, sondan başa, ortaya attığı hikaye anlatımını.
2. Eşine az rastlanır, ağdalı unutulmaz replikleri
3. Herhangi bir tarafı incitme kaygısı olmadan söylenen sert, sivri sözleri
4. Hayran olduğu Uzak doğu ve Avrupa sinemasına övgüler yağdırmayı
5. Kan ve şiddeti sanat eseriymiş gibi sunmayı ( ki öyle bir çeker ki bu sahneleri hevesle izlettirir)
6. Popülerliği azalmış ama iyi oyuncuları(John Travolta,David Carradine,Michael Madsen)
7. Uma Thurman ‘ı :)
8. Çok iyi oyuncu olup da fırsat bulamayanlara fırsat vermeyi ( Chritz Waltz, Melanie Laurent)
9. Alıntı yapmayı( Kill Bill vol:1 1973 Toshiya Fujita filmi Lady Snowboard’a oldukça fazla benzer. Kill Bill vol:2 de sondaki Süpermen monologu Jules Ferrier’in kitabı “The Great comic book heroes’dan “alıntıdır. Rezervuar köpeklerinin son düello sahnesi için İyi kötü çirkin’i bir kez daha izleyin)

Not: bu gönderim ve alıntılar çoğu zaman Tarantinonun arakçılıkla suçlanmasına yol açar. Fakat Tarantino zaten yaptığı alıntıları açık yüreklilikle her yer de dile getirir. Alıntı yaptığı şeylere duyduğu hayranlığa bir övgü biçimi olarak tanımlar.

10. Film müzikleri çok çok güzeldir ve soundtracklari çok dinlenir. Her filminde azalarak tamamen kesilen ve sonra bir anda tekrar başlayan bir müzik sahnesi olur.
11. Başroller genelde GM araçları kullanır. Cadillac veya Chevrolet başta olmak üzere. Pulp Fiction da John Travoltanın kullandığı Chevrolet Nova 1974’ü herkes hatırlar.
12. Los Angelesi çok sever.Hemen hemen tüm filmleri orda geçer.
13. Dolaylı da olsa bütün filmlerindeki karakterlerin birbirleriyle alakası vardır. Aslında Tarantino kendine çok ince bir dünya yaratmıştır. Mesela Rezervuar Köpeklerindeki Vic Vega -Michael Madsen ve Ucuz Romandaki Vincent Vega-John Travolta kardeştir. Kill Bill de ustura ile tabuttan çıkan Bride’in usturasını nerden hatırlıyoruz? Michael Madsen’li kulak kesme sahnesinden mi?
14. Filmlerinde görünmeyi sever. Aslında ilk hedefi aktör olmakmış.
15. Başkarakterleri genelde sigara tiryakisidir.
16. Scorsese’nin Good Fellas ta kullandığı “Trunk Shot”(bagaj çekimi ) kamera acısını meşhur etmiştir. Rezervuar Köpekleri, Ucuz Roman, gün batımından şafağa,Jackie Brown ve Kill Bill de kullanmıştır.


 



17. Brian De Palma dan çok etkilenmiştir.
18. Suç ve suçlular hakkında yazmayı sever.

 SONUÇ:Tarantino'yu ya çok seversiniz,sıkı takip edersiniz,hastası olursunuz.
ya da nefret eder ,anlamaz,eleştiriye boğarsınız.

İşte çok yönlü sinemacının binbir çeşit Filmografisi

Görüntü Yönetmeni olarak:
• Dehşet gezegeni–2007
• Ölüm Geçirmez (Death prof)-2007

Eser Sahibi olarak:
• Curdled-1996
• From dusk till down-1996
• From dustk till down 2-1999
• From dusk till down 3-2000
• Kill Bill vol:1-2003

Oyuncu olarak:
• Rezervuar Köpekleri-1992
• Somebody to love-1994
• Ucuz Roman-1994
• Dance me to the end of love-1995
• Kaderin seslenişi-1995
• Desperado-1995
• Dört Oda-1995
• From dusk till down-1996
• 6 numaralı kız-1996
• Jackie Chan :my story-1998
• Little nicky-2000
• Double Dare-2004
• Kanal Z-2004
• The Muppet’s wizard of Oz-2005
• Dehşet Gezegeni-2007
• Death proof-2007
• Düello-2007
• Starz inside fantastic flesh(TV)-2008

Yapımcı olarak:
• My best friend’s birthday-1987
• Iron Monkey-1994
• From dusk till down-1996
• From dusk till down 2-1999
• From dusk till down-3-2000
• Hero-2002
• My name is modesty-2003
• Hostel-2005
• Hostel-2-2007
• Grindhouse-2007
• Soysuzlar Cetesi-2009
• Machete-2010

Senarist Olarak:
• My best friend’s birthday-1987
• Rezervuar Köpekleri-1992
• True romance-1993
• Ucuz Roman-1994
• Natural Born Killers-1994
• Dört Oda-1995
• Dance me to the end of love-1995
• From dusk till down-1996
• Jackie Brown-1997
• Kill Bill vol:1-2003
• Kill Bill vol:2-2003
• Death Proof-2007
• Grindhouse-2007
• Inglourious Basterds-2009
• Kill Bill Vol-3-2010

Yönetmen olarak:
• A southern
• My best friend’s birthday-1987
• Rezervuar Köpekleri-1992
• Ucuz Roman-1994
• Dört Oda-1995
• Jackie Brown-1997
• Kill Bill vol:1-2003
• Kill Bill vol:2-2003
• Sin City-2005 (konuk yönetmen)
• Death proof-2007
• Grindhouse-2007
• Inglourious Basterds-2009
• Kill Bill Vol-3-2010