Sinemasız hayat,tuzsuz popcorn gibidir...

18 Mayıs 2010 Salı

IngloUrious BastErds / Soysuzlar Çetesi


Soysuzlar Çetesi, bildiğimiz tarihten bize farklı tatlar sunan, yanlı tarih filmleriyle açık açık dalga geçen, Tarantino’ nun kendi sinemasına olan aşkını açıkça ortaya koyduğu, kendi tabiriyle başyapıtıdır. Genelde Amerikalı eleştirmenler tarafından acımasızca eleştirilip, tarzı yerden yere vurulan Tarantino, politik doğrucuların saçlarını diken diken yapan, intikam fantezisi temalı filmi ile bu sefer eleştirmenleri ikiye böldü. Tarantino’nun klasikleri haline gelmiş, zeka yüklü şiirsel diyaloglar, Albay Hans Landa rolünde izlediğimiz Christopher Waltz’in akıllara zarar performansı ve filmin şimdiye kadar duyduğumuz ya da gördüğümüz hiçbir şeye benzememesi, entelektüel çevreden eskiye göre hayli yumuşak eleştiriler aldı.
Filmi dümdüz özetleyecek olursak Albay Aldo Raine (Brad Pitt) liderliğindeki Yahudi çetenin Nazilere açtığı savaş ve buna paralel ilerleyen bir intikam operasyonunu konu alıyor diyebiliriz. Ama alt anlatımdan gidersek Film ikinci Dünya savaşına tamamen kurgusal bir intikam hikâyesiyle yaklaşan, tarihi öven filmleri alaya alan, içinde özellikle sinema sektörüne ve filmin geçtiği döneme sert eleştiriler gönderen bir masal.
Film başından sonuna, hatta isim seçiminden başlayarak, çok komplike göndermeler içeriyor. Tarantino’nun en sevdiği filmlerden birisi olan Enzo G Castellari’nin “Baterdi senza gloria” adlı filminin İngilizce çevirisi “Inglorious Bastards”tır. İki filmin konu olarak birbirleriyle hiç alakası olmamasına rağmen,1978 yapımı filmin de tarihe olan alaycı yaklaşımı nedeniyle Tarantino’nun film ismine esin kaynağı olmuştur. Tarantino’nun kullandığı isimdeki yazım hataları ise (Inglourious kelimesindeki fazladan ‘u’ ve alt orta sınıfın yazdığı haliyle bastErd kelimesi)adeta filmin çok dilli yapısına bir gönderme niteliğinde. Filmde özellikle Brad Pitt’in canlandırdığı Albay Aldo Raine karakteri üzerinden Amerikalılar’ın İngilizce’den başka dil bilmediği,hatta bazen İngilizce’yi bile doğru konuşamadıkları eleştirisi de çok net hissediliyor zaten. Bu çok-dilli savaş ortamında, ikinci bir dili konuşamayan bir sürü Yahudi, Fransız, Amerikalı, Fransız ve Alman arasında SS subayı Albay Landa’nın Almanca, İngilizce, Fransızca hatta İtalyanca’yı büyük akıcıkla konuşması ise bu karakterin genelden zıtlığını iyice vurguluyor.



Filmin, politiklerin tansiyonunu yükselten, çok sert açılış sahnesinde belki de filmin içindeki tarihsel tek gerçek mesaj olan “herhangi bir sebebi olmayan ideolojik nefret” alt metniyle çok yönlü eleştirel tarzı hemen anlaşılıyor. Bunun haricinde 5 bölümlük bir anlatımdan ibaret filmin zaten ilk bölümünün girişinde, evvel zaman içinde kalbur zaman içinde Naziler, Fransa’ya girmişken tarzı bir ifadeyle, izleyeceklerimizin tamamen kurgusal bir tarih masalı olduğunun altı çiziliyor.


Tarantino hemen hemen tüm filmlerinde, yeni oyuncu keşifleri, popülerliğini kaybetmiş oyunculara yeni kan vermesiyle dikkat çeker. Soysuzlar Çetesinde de Christoph Waltz’ın söz söylenemeyecek kadar mükemmel performansını izlerken büyük keyif alıyorsunuz, maalesef filmde başrolü göğüsleyen Brad Pitt’i açık ara farkla gölgede bırakıyor. Shosanna Dreyfus rolündeki Melanie Laurent ise yepyeni bir yüz, kadınsız bir savaş filminde hiç de sakil durmayan bir oyunculuk sergiliyor. Brigitte von Hammersmark rolüyle aslen de Alman olan Diane Kruger’in karşımıza çıkması ise çok zekice.


Dikkat !!! yazının bu kısmı filmi izlemeyenler için ipuçları içermektedir.
Tarantino, kurduğu bu masalsı öyküde, savaş ortamının vahşet ve şiddetini her zamanki gibi çok sanatsal, dâhiyane bir şekilde izleyiciye aktarıyor. Bu savaşın ardından Yahudilerin intikam fantezisini ‘sinema operasyonu’ adıyla tüm Nazileri toplayıp film galasında yakma fikriyle, bugüne kadar Hollywood’da çekilmiş onlarca Yahudi soykırımı temalı filmlerde işlenen acı ve yenilmişlik temalarına alternatif bir son, sıkı bir cevap gönderiyor. Amaç intikamsa, heralde en güzel intikam böyle olurdu. Bu sonun sinema salonunda olması ise “sinemanın en büyük propoganda aracı” olmasından kaynaklanıyor. Aynı zamanda da Tarantino sinema aşkını özellikle de Avrupa sinemasına olan aşkını filmlerinde hep kullanmıştır bu filmde de adeta haykırıyor. O dönemde propoganda filmleri çekimini teşvik eden hatta adeta şart koyan Goebbels’in kötü filmini, film içinde karşımıza seren yönetmen bir bakıma o dönem sinemanın ideoloji uğruna feda edilmesine de sert bir eleştiri yapmış oluyor. Sinemanın hazırlık aşamasında Shosanna Dreyfus tarafından edilen “biz filmleri oyuncuları ile değil yönetmenleri ile hatırlarız” repliği ise genel geçer Amerikan filmlerinin oyuncular üzerinden prim yaptığı imasından başka bir şey değil. Tarantino’nun açık açık sinema sektörüne açtığı bu yaylım ateşi, politik eleştirmenlerce filmin açılış sahnesi baz alınarak tabi ki sertçe eleştiriliyor. Başta da belirttiğim gibi Albay Landa’nın “herhangi bir sebebi olmayan ideolojik nefret” konulu monologu,(biraz daha derine inecek olarsak Nazilerin Yahudilere olan nefreti, genellikle tüm insanların sıçanlara olan nefretine benzetilerek, sıçan nefreti üzerinden somutlama yapılıyor ve bu nefretin sebepleri aranıyor? )tümüyle alaycı, gerçek dışı ve absürd bu filmin en ciddi ve en temel mesajı. Tarantino bu mesajı filmin tam da başında vererek durduğu eleştirisel noktayı ilk sahneden belli ediyor. Albay Landa ile Lapadite ‘in karşılıklı konuşmasından ibaret bu sahne, Tarantino’nun bütün ustalığını, kendine has kamera açılarını ve görsel detaylarını yansıtıyor. Bu sahne o kadar özel o kadar önem verilerek çekilmiş ve bu anlatım öyle güzel süslenmiş ki, bu mesajı kaçırmak adeta imkânsız hale geliyor. Hal böyle olunca da eleştirmenlere saldırı yolları açılıyor.


Tabi Tarantino, sinema sektörüne böyle sert eleştiriler gönderirken, sinema eleştirmenlerini de unutmuyor, ‘sinema operasyonu’ kadrosundaki Archie Hicox ( Michael Fassbender) Alman sineması üzerine uzmanlaşmış, hatta bu konuda kitaplar yazmış bir sinema eleştirmeni rolünde karşımıza çıkıyor. Ancak Alman filmleri üzerine uzman olmasına rağmen, Almanlara has el kol jestlerine aşina olması gerekirken, üç sayısını işaret ederken korkunç bir hata yaparak, bütün ekibin ölümüne ve operasyonun sekteye uğramasına neden oluyor.(bu sahne filmde detayına hayran kaldığım en keyifli sahnelerden birisidir.)

Yani Tarantino, ikinci dünya savaşını anlatan bir savaş filmi çekmekten ziyade,böyle bir film üzerinden iğneyi kendimize batıralım dercesine sinema eleştirisi yapıyor.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder