Sinemasız hayat,tuzsuz popcorn gibidir...

21 Aralık 2009 Pazartesi

Suretler (Surrogates)

Dikkat:bu yazı filmi izlemeyenler için fazla ipucu içermektedir.





Teknoloji derya deniz.Yaratıcı olmanın sınırı yok.Suretler konu olarak yeterince çekici görünüyor.Bruce Willis ‘i izlemeyeli çok uzun zaman oldu.



İnsanların kendi kusursuz robot versiyonlarına sahip olmasını sağlayan bir teknoloji icat ediliyor ve şehir bir anda süper güzel kadın ve erkeklerle dolup taşıyor.İnsanlar robot versiyonlarını evden bilgisayar sistemi ile idare ediyorlar.Buraya kadar olay çok çekici tabi,düşünsenize sabahın köründe kalkıp evden çıkmak yok.giyim kuşam filan hiç gerekli değil.10 gün traş olmasanız ya da yıkanmasanız hiç problem değil.Evinizin koridoru uzunsa yürüyüş mesafeniz onunla sınırlı.En can alıcı yeri ölüm riskiniz yok.Robotunuzun başına bir şey gelse bile sizin tuzunuz kuru.En fazla bir robot daha alırsınız olur biter.Filmde bakıyorsunuz bu duruma karşı suret kullanmayı reddeden bir grup var.Onlar insan olarak ,insanlarla yaşamak istiyorlar.Ama cok da sevimli bir grup değil bu .Başlarındaki zenci lider kendini Mesih olarak ilan etmiş.Suretlerle çete vari bir savaştalar.

Sonra birdenbire bir akşam bir suret öldürülüyor. Bütün hafıza kartı filan da yanmış.FBI tabi hemen konuya el atınca ,Suretin sahibinin de öldüğünü görüyorlar. Olaylar böyle gelişiyor.Bruce Willis’in sureti kendisine çok benziyor ama bir hayli genç tabi .

Sonra bir çatışmada Bruce Willisin canım Robotu parçalanınca FBI Bruce Willis’i kibarca kapı dışarı ediyor ve Bruce birden Suretsiz kalıveriyor.O zamana kadar bu robot işini çok sevdim ben de.Teknolojiyi severim zaten ben.Kendi robotum olsa nasıl bişey olur diye düşünürken.Robotsuz Bruce yolda yürüyemez halde sokakta geziniyor.Adam senelerdir dışarı çıkmamaktan unutmuş şehir hayatını,ona yolda yaratıkmış gibi bakan robotlar da cabası.Tabi adam insan.defoları var ,sakalı uzamış sacları kırlaşmış,ne kadar da çirkin ve onlardan değil.

İnsan Bruce eve gidip suret karısını karsısında bir grup arkadaşıyla robot esrarı çekerken görünce çileden çıkıyor.Robotları tekme tokat dövüyor.Filmde gördüğümüz yegane insani reaksiyon bundan ibaret.

Böyle ilgi çekici bir konunun aslında insanlık için ne kadar dramatize olduğunu anlamak filmden çıkacak yan etkilerden birisi.Bence de verilen en baba mesaj ,konunun en derin tarafı.

Bunu hafızaya almayıp aksiyon kısmıyla ilgilenecek olursanız,son 20 dakika da uyursunuz.Güzel giden konu,tahmin edilebilir de olsa hafif süprizler ama son derece klişe,hiç de vay anasını dedirtmeyen bir son.Şimdi eğri oturup doğru konuşmak gerekirse böyle kurgulanmış bir konu ,finalde daha çok alkışı hak ediyordu.

Ama iflah olmaz bilimkurgu düşkünü,aksiyon da aksiyon diye tutturup bu sebeple her filmi izleme isteğinde olanlar, film belleğinizde bulunsun.Hepimizin robot versiyonları olursa bir gün,bilgi için lazım olur.


10 Aralık 2009 Perşembe

Neşeli Hayat






Türk filmleri yarış halinde vizyona giriyor. Yeni ay için sinemaya gittiğimde dönen fragmanlardan ilki Cem Yılmaz’ın Yahşi Batı filmiydi. Belli, paralar harcanmış yine. set, dekor, kostümler üzerinde $ işaretleri var. Bu film de kesin izlenecek. Arkasından, Yılmaz Erdoğan’ın Neşeli Hayat fragmanı dönmeye başlıyor, bu nedir yahu neler oluyor, nasıl bir film demeye kalmadan, kesilmiş, kırpılmış sahneler silsilesi ile son buluyor. Hiç beğenilmedi bir kere bu fragman. Hiç komik değil bu film fısıltılarını duyuyorum sinemadan. Düşünüyorum da Yılmaz Erdoğan’dan ne bekliyorum ben? Tamam bu filmde BKM mutfak ekibi var, gülmeyi herkes umut ediyor ama öyle yerden yere atmayacağız kendimizi değil mi? Bir kere ben kesinlikle bir dokundurma bekliyorum yine kendi insanlığımızın içlerine doğru. Vizontele’de olduğu gibi yine gözlerim dolmuş gülümseyerek ekrana bakmak için gitmek lazım bu filme diyorum.


Maalesef, ilk seansa gidemedim, yorumlara kulak tıkamak bir derece kolay olsa da, okumadan edemiyorum ben bir türlü. Bir kaç yorum okudum, ister istemez birkaç izleyici yorumu duydum. Bileti almadan önceki son yorum bir arkadaşımdan geldi.”Sakın bilet alma, bu filmin çok kötü olduğunu söylemek resmen vatandaşlık görevi.”Böyle iddialı yorumlardan zaten hoşlanmam. Biraz burulsam da biletimi aldım. Yılmaz Erdoğan’ın hikâyesini izlemeye yola koyuldum.
Tam da beklediğim gibi, Ne kadar neşeli hayatlar var, biz hiç farkında bile değiliz. Yılmaz Erdoğan yeni yıl üzeri bu neşeli hayatlardan bir kesit atıverdi izleyicinin kucağına. BKM mutfak ekibinin ilk beyazperde macerası olarak beklenen filmi, komedi olmanın ötesine geçmiş gerçek bir dram aslında. Fakat bu filmde dram bizi çok üzmüyor, ağlatmıyor, sadece yalın bir hikâye, gerçek bir durumla karşımızda oyunculuğunun ustalık haliyle karşımızda Yılmaz Erdoğan var.”Bu kadar mı iyi oynanır?” cümlesi kim bilir kaç kez aklımdan geçerek izliyorum filmi. Yılmaz Erdoğan gerçekten filmde alkışı hak ediyor. BKM oyuncularını düşünürsek, Ersin’i hep aynı tekrar halleriyle itici ve abartılı bulduğum içindir ki, oyunculuğu konusunda yorum yapmayacağım, diğer ekip için ise sanki bu film biraz alıştırma olmuş. Filmin içine bu sevilen yüzleri serpiştirmek iyi fikir, fakat öyle harikalar yaratılacak rollerle karşımızda değiller. Tabi bütün bu söylediklerimden Büşra Pekin’i hariç tutuyorum, performans olarak diğerlerinden açık ara önde gidiyor. Türk sineması bir kadın karakter oyuncusu daha kazandı bence.
Yılmaz Erdoğan’ın hep düşündürmeye yönelik tarzı bu filmde de kendini fazlasıyla belli ediyor. Dramatik bir hayat kesiti içinde, durumun komedi kısmını bize daha çok karakterlerle yansıtmayı hakkıyla beceriyor Yılmaz Erdoğan. Teatral yapısı çok güçlü bu yapımdan keyif almak için aslında sinemaya gitmeden önce o filmden ne beklediğiniz çok önemli, eğer Yılmaz Erdoğan’ı bir komedyen olarak görüyorsanız, bu filmi beğenmeden sinemadan çıkma ihtimaliniz çok yüksek. Ama Vizontele’den beri Yılmaz Erdoğan’ın aslında hiç boş yere güldüren işlere imza atmayı sevmediğini farkındaysanız, izlediğiniz filmden gayet mutlu mesut bir şekilde evinize dönersiniz. Bu yazı da benim vatandaşlık görevim olsun 