Sinemasız hayat,tuzsuz popcorn gibidir...

26 Şubat 2010 Cuma

Günün Filmi:KARA BÜYÜ (drag me to hell)


2009 'un kayda değer korku örnekleri arasında gösterilen Kara Büyü,korku sineması tutkunları için cuma gecesini renklendirsin.Şahsen bu akşam benim de film listemin  başında adı geçiyor.Klişe korku temalarını günümüz hırslı,yalnız,mutsuz birey temasıyla harmanlayan film,içimizi titretir,yerimizden hoplatır mı bilinmez?
ama 2010 korkularının henüz vizyona girmediğini düşünürsek,2009dan kalma bu örnek bu akşam için beni tatmin edeceğe benziyor.

bu güzel akşamda beni bozar derseniz cuma şerefine bir kaç alternatif:

Juno
Transamerica
Volver
Barcelona Barcelona

24 Şubat 2010 Çarşamba

Günün Filmi:Vampirle Görüşme (interview with the Vampire)




Vampirlerin pek moda olduğu şu günlerde ,o eski gündüz etrafta görünmeyen tabuuta uyuyan asil vampirleri yad etmekte fayda var.En az 10 kere izlediğim,Vampirle görüşmeyi yine olsa izlerim.Brad Pitt'in (Louis) merhamet ve öfkeyi harmanlayan sevgisi,Tom Cruise (Lestat)'nin  zaafları,Antonio Banderas(Armand)'ın vampir budur dedirten halleriyle Ann Rice romanı uyarlaması film,izleyeceğiniz en iyi vampir filmlerinden birisi.Yeni moda vampirlere inat bir kez daha izleyin.

Not:Ann Rice romanının bu uyarlamasından pek de hoşnut kalmamış.Lestat ve Louis'in onda hayal kırıklığı yarattığı acıklamasını yapmış.rol için tam 18 kg veren Tom Cruise ve bir vampir mükemmelliğindeki Brad Pitt dışında kimleri düşünüyordu acaba?

22 Şubat 2010 Pazartesi

Günün Filmi:Mulholland DRive


David Lynch'i arada hatırlamak  ve dehasına alkış tutmak gerek.2001 de vizyona giren Mulholland Drive,aman tanrım ben ne kadar basit düşünüyorum.Bu adamın hayal gücü nasıl işliyor diye sizi sorulara gömecek türden.

Dikkat:David Lynch yönetmen koltuğuna oturmakla kalmamış,üstelik senaryonun da yazarı.

Ha ama bu akşam Ezel var ben MonteCristo Kontuvari takılıcam derseniz.saygı duyarım :)

Türkçe ismi:Mulholland Çıkmazı

20 Şubat 2010 Cumartesi

Günün Filmi:Lucky Number Slevin


Kötü bir gün geçiriyorum.İş hayatıyla kimin başı dertte değil ki benimki olmasın?
Çoğu zaman takılmasam da insanız sonuçta,yanlış izlenimlere kancayı takıp süründürüyorum bazen arkamdan.
demek ki sadece işini yapıyor olmak yetmiyor.İnsana hayatta başka şeyler de lazım.Mesela:Şans
İşte bu sebeptendir bugün Lucky Number Slevin günü
2006 da da cok keyifle izlediğim bu filmi ,bugün tekrar edip Şans kavramı üzerinde biraz daha kafa yormalı.

iyi seyirler...


Josh Harnett'in performansına dikkat!!!

19 Şubat 2010 Cuma

Günün Filmi: FIGHT CLUB


Sizin modunuzu bilmiyorum ama ben bugün protestim.Kafam bozuk.Bunun üzerine Cuma akşamı Chuck Palaniuk'tan uyarlama bir Fight Club iyi gider.David Fincher zaten cok sevdiğim yönetmenlerdendir.Onun kapitalizmle savaşını doruklara çıkardığı filmi ,1999 da fenomen haline gelmiş,gerçek hayatta da böyle oluşumlar bile kurulmuştu.Modern dünyadaki tutunma çabamızı,gözümüze gözümüze sokan film Brad Pitt,Helena Bonham Carter ve Edward Norton'un harika oyunculuklarıyla göz dolduruyor.Yönetmenin filmin içinde eskiden reklamların bilinç altına işlemesi için kullanılan tekniğini yakalamak için kesinlikle filmi birden fazla izlemek gerekiyor.Modern köleliği omuzlarınızda hissettiğinizde söyle bir üzerinden geçilesi bir film.
Müzikleri deseniz hala dinlenir.




E o zaman:

#1 - The first rule of Fight Club is, you do not talk about Fight Club.
#2 - The second rule of Fight Club is,you DO NOT talk about Fight Club.
#3 - If someone says stop, goes limp, taps out, the fight is over.
#4 - Two guys to a fight.
#5 - One fight at a time.
#6 - No shirts, no shoes.
#7 - Fights will go on as long as they have to.
#8 - If this is your first night at Fight Club, you have to fight.



18 Şubat 2010 Perşembe

82.Akademi Ödülleri

7 mart 2010 da 82. dağıtılacak Oscar ödülleri için adaylar belli oldu.Bu seneye damgasını vuran hatta senelerce beklenen Avatar bir çok dalda Oscara aday.Bu seneyi digerlerinden farklı kılan en önemli seyse Oscar'a aday olarak 10 film gösterilmesi.Akademi senelerdir 5 filmle sahneye cıkarken bu sene 10 film içerisinden seçim yapacak.ana dalları aşağıda kısaca listeledim.


En iyi film

• “Avatar” James Cameron and Jon Landau, Producers

• “The Blind Side” Gil Netter, Andrew A. Kosove and Broderick Johnson, Producers

• “District 9” Peter Jackson and Carolynne Cunningham, Producers

• “An Education” Finola Dwyer and Amanda Posey, Producers

• “The Hurt Locker” Kathryn Bigelow, Mark Boal, Nicolas Chartier and Greg Shapiro, Producers

• “Inglourious Basterds” Lawrence Bender, Producer
• “Precious: Based on the Novel ‘Push’ by Sapphire” Lee Daniels, Sarah Siegel-Magness and Gary Magness, Producers

• “A Serious Man” Joel Coen and Ethan Coen, Producers

• “Up” Jonas Rivera, Producer 

• “Up in the Air” Daniel Dubiecki, Ivan Reitman and Jason Reitman,      
 







En iyi erkek oyuncu

• Jeff Bridges in “Crazy Heart”

• George Clooney in “Up in the Air”

• Colin Firth in “A Single Man”

• Morgan Freeman in “Invictus”

• Jeremy Renner in “The Hurt Locker”

                                  

                            









En iyi yardımcı erkek oyuncu

• Matt Damon in “Invictus”

• Woody Harrelson in “The Messenger”

• Christopher Plummer in “The Last Station”

• Stanley Tucci in “The Lovely Bones”

• Christoph Waltz in “Inglourious Basterds”

Christoph Waltz'in bu seneki oyunculuğunun Oscarlık olduğu şüphe götürmez.











En iyi kadın oyuncu

• Sandra Bullock in “The Blind Side”

• Helen Mirren in “The Last Station”

• Carey Mulligan in “An Education”

• Gabourey Sidibe in “Precious: Based on the Novel ‘Push’ by Sapphire”

• Meryl Streep in “Julie & Julia”


En iyi yardımcı kadın oyuncu

• Penélope Cruz in “Nine”

• Vera Farmiga in “Up in the Air”

• Maggie Gyllenhaal in “Crazy Heart”

• Anna Kendrick in “Up in the Air”

• Mo’Nique in “Precious: Based on the Novel ‘Push’ by Sapphire”



En iyi film dalında kuşkusuz James Cameron'un göz bebeği Avatar güçlü bir rakip.Bütün teknolojik dehasının yanında " bu dünya bizim onu mahvetmeyelim" sloganını içimize işleten,pandoraya taşınmayı istediğimiz duyarlı bir film var karşımızdaAma sıkı bir Tarantino hayranı olarak ,Tarantino’nun ustalık eseri ‘Inglourious Basterds’ i listede görmekten çok mutlu oldum.Akademi’nin Tarantino gibi yönetmenlere pek prim vermediği gerçeğini unutmazsak,adaylıkla sevinip ödülü beklememek çok mantıklı olacak.

District 9 ise benim bu sene içinde izleyip de ‘vay be!’dediğim filmlerden bir tanesi. Konu olarak Amerika eleştirisini uzaylılar üzerinden dünyaya yayması itibariyle muhafazakar jüriden ne kadar alkış alır bilinmez ama belli ki onları da etkilemiş.

Yukarı Bak (Up) bir ilki gerçekleştirdi ve Animasyon film olarak en iyi film dalında aday gösterildi. Kimi eleştirmenlere göre pixar’ın vasat altında kalan bu şirin mi şirin animasyonu

Görünen o ki beklentileri karşılamış ama ödülü alacağını kendimce sanmıyorum. The hurt Locker ülkemizde gösterime girmeyen ama gösterildiği yerlerde büyük alkış alan bir savaş filmi,Bigalow seyirci çok etkiledi ve sanatsal yönden doyurdu.Birçok festivalde de adaylık ve ödülleri olan filmin Oscar adayları arasında olması sürpriz değil.The blind side amerikan futbolu oyuncusu Michael Oher’in biyografik öyküsünü konu alıyor.Bir çok biyografinin daha önce ödül aldığını düşünürsek bu sene de bu 10 film içinde bir adet biyografi bulunmalıydı olarak yaklaşıyorum olaya. Precious: Based on the Novel ‘Push’ by Sapphire da ülkemizde gösterilmedi fakat çarpıcı konusu ile 44 dalda ödül kazandı ve 6 dalda Oscar’a aday gösterildi. Film gösterime girdigi ülkelerde 2009 yılının en iç acıtan en dramatik filmi olarak adlandırılıyor. An Education ise 1960larda geçen içinde yaş farkı ve statü farkı barındıran bir aşk hikâyesini makul anlatımı ve başarılı oyuncu performanslarıyla birleştiren bana kalırsa sürpriz adaylardan birisi.

Coen kardeşler severi olarak ben A serious Man’i izleyememiş olmaktan üzüntü duyuyorum. Coenlerin durum değerlendirmesi ve sıradan olayların iç yüzünü perdeye kendilerine has tarzlarıyla aktarması onların bu listede var olmasını kısaca özetliyor.Fargodan bu yana kara mizahın beyaz perdedeki ustaları ödülsüz de olsalar çok güçlüler.Up in the Air ise ülkemizde Aklı Havada adıyla vizyona girdi.Film için su an sadece yazılıp çizilenleri okumakla yetindim.Fakat sistem eleştirisi ile “American Beauty”gibi Oscar’ı kucaklamaya yakın adaylardan biri olarak adlandırılıyor.

Oyunculuk dallarında ise en iyi yardımcı erkek dalında, oyunculuğuna film boyunca doyamadığım Christoph Waltz bence kesinlikle heykeli evine götürmeli. Eğer bu heykelcik ola ki Woody Harrelson’a filan meylederse Oscar’a zayıf olan inancım tamamen yok olacak.

En iyi erkek oyuncu Oscar’ını ise Morgan Freeman almalı, bu konuda kimse şaşırtıcı bir sonuç beklemiyor diye düşünüyorum. Akademi gelenekçi olsa da kadın oyuncu ödülü de her an Gabourey Sidibe’ye gidebilir.

Her sene çok isterim töreni izlemeyi, ama hep Pazartesi sabaha karşı başlar izleyemeden uyurum. Malum mesai var sabaha pazartesi sendromu ile beraber.Bakalım bu sene yine

James Cameron’un hafif narsist ama showa çok uygun nidalarını tören sonrası hemen duyabilecekmiyiz.(bknz: 1993 Oscar törenleri: James Cameron:I am the king of the worldddd….)


Günün Filmi: The TRUMAN Show


1998 'de vizyona giren film,o güne kadar sulu komedilerin mimikli oyuncusu Jim Carrey için farklı bir deneyimdi.Drama da oynarım hepsinin altından kalkarım meydan okumasıyla,kimileri Jim Carrey'i hep Maske'deki gibi görmek istese de ,otoritereler oyuncuyu takdir etti.Ben de Jim Carrey'in farklı oyunlarını sevenlerdenim ama The Truman Show başlı başına bir dünya,bir anlatım biçimi...

All the world's a stage...

Truman dünyasını aşarken...

17 Şubat 2010 Çarşamba

Günün filmi:GUGUK KUŞU

orjinal adı : "One flew over the Cuckoo's nest"

1975 yapımı film,1993 yılında Amerikan kültür mirasları arasında bile yer aldı.Bugün canınız film izlemek isterse vaktinizi buna ayırın derim.Hatta filmi mutlaka arşivinize ekleyin.
Genç ve yakışıklı Jack Nicholson oyunculuğuyla da alkışı ayakta hak ediyor.





Film hakkında özet yazmaya bile gerek yok.Bence herkes ölmeden en az bir kere bu 5 Oscarlı filmi izlemeli.

15 Şubat 2010 Pazartesi

Romantik Komedi


Bir film beni şaşırttığı zaman mutlu oluyorum. Toplu halde sinemaya giderken film seçildiğinde tüh dedim hiç de gerek yoktu bunu izlemeye nasıl olsa tatmin etmeyecek beni.


Ama hiç de kötü vakit geçirmedim. Aksine eğlendik bütün salon. Yani bu tarz Amerikan romantik komedi senelerdir iş yapıyor. Gözümüze soka soka aynı konuları önümüze getirip gişe yapıyorlar, bizim bunları yapmak hiç mi aklımıza gelmedi. Gelse de niye yapamadık. Daha önce hatırladığım bir deneme AŞk Tutulması var ki izlemek için bir hayli sabır istiyor.Neyi farklı yapmış bu ekip? İşte al sana adı üstünde Romantik Komedi hem de aşk tadında. Daha fragmanlar dönerken hemen kulaklara Sex and the City ‘nin taklidi söylentileri fısıldandı. Olsun bu filmler hep birbirine benziyor zaten.

Genç oyuncularla cıvıl cıvıl, mekan seçimleriyle ah benim de böyle evim, ofisim olsa dedirten bir film izledik. Görüntüler bu tarz bir film için çok özenle hazırlanmıştı.



Asli Zengin ve Ceren Aslan’ın kaleme aldığı senaryonun yönetmen koltuğunda daha önce Sertap Erener olmak üzere bir çok sanatçıya klip çekmiş, reklam filmi yönetmenliği yapmış,bence takip edilmesi gerekli bir şahsiyet Ketche (Hakan Kırvavaç) oturuyor.ilk uzun metrajında çok başarılı.Filmin künyesine bakarsanız yapımcı Mahsun Kırmızıgül.Mahsun artık arabeski bırakıp iyice sinema sektörüne ısındı.Ben Romantik Komedi’yi Mahsun’un Gecenin Kanatları’ndaki başarısızlığından sonra özür olarak nitelendiriyorum.

Gayet normal ekmek elden su gölden bir hayat süren, üç genç kızın tatlı, biraz abartılı, mantıkla sorgulamadan izlenmesi gereken aşk hayatlarını sağ olsun, çok yaşasın Gürgen Öz’ün harika performansı ile güle oynaya izliyoruz. Gürgen, yeni nesil komedi filmlerinin üzerine doğru senaryo yazılırsa patlamaya hazır bombalarından birisi. Rolü başarıyla oynamayı bırakın, rolü üzerindeki analizi belli ki çok iyi yapmış. Gürgen çıksa da gülsek diye filmi bitiriyorsunuz. Sedef Avcı ve diğer güzel kızlara gelirsek, Amerikan sinemasında “Eye Candy “ diye tabir edilen oyuncu grubu içerisinde yer alan ama aynı zamanda da hiç de fena değildi diye düşündüren, bu tür filmlere cuk oturan bir kadro var. Cemal Hünal’ı bu bölümden ayrı tutalım.Ama ben niye ayrı tutuyorum.Bana kalırsa Cemal Hünal oynamasın,iflah olmaz serseri ama aşık adam rolleriyle böyle iki tişört çıkartıp,derin düşünceli bakarak belki bu işler yürür ama ben bu kadar konuşulmaya daha fazla performanslar beklerim.


Yani uzun lafın kısası yapmak gerekirse,senelerdir nice Sex and the City’leri takip ettik,bir sürü romantik komedi izledik,doğruya doğru ,onların kalitesinde ,üzmez kimseyi,gülelim eğlenelim,içimiz açılsın diye gidilesi bir film.