Sinemasız hayat,tuzsuz popcorn gibidir...

8 Nisan 2010 Perşembe

Depresif Filmler

Komedi filmleri,korku filmleri,aksiyon filmleri,bilim kurgu filmleri gibi birçok film türünü bir anda aklımızdan sayabiliriz ama aklımıza gelmeyen alt türler de var.Depresif filmler diye bir tanım da var sinemada.Fakat bu alt tür bakış açısına göre farklı yorumlara açıktır.Filmin depresif olması mı,yoksa izleyen de depresif etki yaratması mı daha beliryici bir özelliktir?

Depresyonunun kelime anlamının çökkünlük,tükenmişlik olarak geçtiğini düşünürsek ,bir filmin bence onu izledikten sonra yarattığı tükenmişlik,looser hissi benim filmi depresif kategorisine eklememde daha etkili oluyor.Herkes tarafından depresif ilan edilmş ,sıralamaya girmiş filmlerin yanında mutlaka her sinema takipçisinin kendi depresifler listesi de vardır.

Küçük bir araştırma yapıldığında listenin başını 'Requiem for a Dream' çekiyor.Requiem hristiyanların cenazelerinde okuduğu bir ilahidir.Mozart ölüm döşediğinde bunlardan en ünlüsünü bestelemiştir.filmin tema müziği de en az bir requiem kadar iç parçalayıcır zaten.
Elen Burst'un  "everything will be allright" sözleriyle başlayan film , bu sözler kafanızda yankılanarak son buluyor.Zayıflama uğruna spped kullanan bir anne ile,uyuşturucu batağına düşen 3 arkadaşın hayatlarının nasıl darmadağın olduğunu, bütün gerçekliğiyle ,hiç sansür olmadan perdeye taşıyan filmin bazı sahneleri de izlenemeyecek türden.Filmde karakterler bir bir tükenirken siz de gerçekten filmin sonunda ayaklarınızda prangalar varmış gibi oturduğunuz yerden kalkamıyorsunuz.

Anketlerden fırlayan bir diğer depresif film ise 2008 yapımı Changelling, tabi ki Requiem for a Dream'le çok farklı bir tarzda ama konu itibariyle izlerken sizi çaktırmadan ümitsizliğe sürüklüyor.Kadın çocuğunu aradıkca ve bulamadıkca onunla beraber aynı kuyuya düşüyoruz.Benim depresiflik anlayışımın pek de sınırlarını zorlamasa da,listeye girdiğine göre demek ki genelde sarsıcı bir filmmiş.

Benim depresif filmlerinden biri ise lise dönemlerimde ilk defa izlediğim sonrasında da tekrar izlediğim 'Dead man walking' / ölüm yolunda 'dır.Sean Penn'in ve Susan Sarandon'un oynamayıp yaşadığı film,idama mahkum edilmiş bir mahkumun haksız idamına giden son günlerini anlatıyordu.Sean Penn ölüm Yolunda ilerlerken bile hala ümidimi kaybetmemiş onun idam masasından dönmesi için dua ediyordum :)

'What's eating Gilbert Grape? 'ise çok küçük yaşlarda izlediğim,ama etkisini uzun süre üzerimde taşıdığım ,tekrar izlediğimde ise yine aynı ölçüde umutsuzluğa sürüklendiğim yegane filmlerin başında gelir.
aşırı kilolu bir anneye özürlü bir erkek kardeşe sahip gilbert'ın karavanı ile dolaşan bir genç kızın kasabalarına gelmesiyle yaşadıklarını anlatan filmin ,dramatik aynı zamanda da  depresif alt yapısı beni hayli etkilemiştir.

bu film aynı zamanda Arnie grape roluyle 18 yaşındaki Leonardo di Caprio'ya Oscar adaylığı getirmiştir.

Depresif filmler adına yapılmış bir ankete göz atmak isterseniz:

http://fotogaleri.ntvmsnbc.com/en-depresif-filmler.html?position=0

2 yorum:

  1. Bu kategoriye girebilecek ve sinema sanatı açısından ne kadar iyi olsa da büyük ihtimalle bir daha izlemek iztemeyeceğim Old Boy vardır mesela. Yine Precious: Based On The Novel Push By Sapphire'i de sayabiliriz bu kategoride. Viggo Mortensen'in rol aldığı The Road, Hilary Svank'ın oynadığı Boys Don't Cry'ı da sayabiliriz. Bizden bir örnek verecek olursak Reha Erdem'in Hayat Var'ı bi rahat nefes aldırmaz izleyene, hatta bu filmi yerli depresif filmlerde tek geçerim, yazarken bile bunaldım şimdi...

    Bir sonraki yazınız yaşamımıza mutluluk katan yaşam dolu filmler olur belki, hatırlayalım güzelleşelim :))

    YanıtlaSil
  2. Old boy'un adini okurken bile umutsuzluga kapildim.gercekten kategoride hatri sayilir bir yere sahip.

    YanıtlaSil