Sinemasız hayat,tuzsuz popcorn gibidir...

27 Mayıs 2010 Perşembe

Remember Me / Beni Unutma

Beni unutma, 2010 yılı içinde, post production aşamasından beri takip edilen filmlerden birisiydi. Bu ilginin sebebi ise, hikayenin benzersiz anlatımı, ya da çok farklı bir senaryoya olması değil, Alacakaranlık serisi ile gençlik fenomeni haline dönüşen Robert Pattinson’un başrolde oynamasıydı. Film içerik olarak bu anlamda, Robert Pattinson’un gölgesinde kaldı.


Daha önce dizi yönetmenliği yapmış Allen Coulter’in ilk uzun metrajı olan Beni Unutma, erkek kardeşinin intiharı sebebiyle aile ilişkileri ve hayatı kötüye giden Tyler (Robert Pattinson) ile henüz 11 yaşındayken annesi gözlerinin önünde öldürülen Ally (Emilie de Ravin) ‘nin yaşadığı aşk üzerine kurulmuş, romantik ama acı hikâyeli bir dram özünde. Bu ilişki üzerinden ebeveyn çocuk ilişkisini de değiniyor film. Fakat bunu klasik zengin ve ilgisiz baba, alkolik mutsuz baba gibi karakterlerin üzerine yükleyerek olayı daha çok baba-çocuk ilişkisi üzerine kaydırıyor. Filmin ilk yarısındaki biraz üstü kapalı, sakin ve huzurlu anlatım filmi seyirciye sevdiriyor. Anlatımdaki bu hafif gizem ve araya serpiştirilen sanatsal replikler birbiriyle gayet uyumlu ilerliyor.
007 kariyerinden sonra, Pierce Brosnan’ı üç çocuklu bir aile babası rolünde izlemek doğrusu değişik gelebilir. Fakat ilgisiz zengin babayı canlandırdığı için, yaşına rağmen düzgün fiziği ve hoş takım elbiselerle film boyunca donuk ama olması gereken bir oyunculuk sergiliyor. Pek popüler başrol oyuncumuzdan da çok şey beklememek gerek tabi, aslında abartısız oyunculuğu, İngiliz olmasına rağmen hiç rahatsız etmeyen Amerikan aksanıyla bence gayet başarılı fakat daha çok “ekran yüzü” olarak ünlenmesi ile Robert Pattinson’un yönetmenler tarafından biraz da fotomodel havasında kullanıldığını düşünüyorum. Hal böyle olunca da çok ağır karakter oyunculuklarında gezinmesi pek mümkün olmuyor. Hâlbuki Bu popülariteden önce rol aldığı Little Ashes/Küçük küller adlı bağımsız filmde, Salvador Dali’nin hayatından bir kesiti canlandırmış ve bu cüretkâr rolün altından bence başarıyla kalkmıştı.
İkinci yarıda klasik inişli çıkışlı sevgili hikayesine dönen filmin son dakikaları,herkesin birbirine kenetlendiği,sorunların çözüldüğü bir huzur ortamına dönüşüyor ki,bu huzurdan gerilip,sonun kötü biteceğini hissediyorsunuz.Yani ne vardı bu da iyi bitseydi derken,akıllıca bir ipucuyla finalin o olduğuna açıkçası inanamıyorsunuz.Kabul,şaşırtıcı bir final ama bu final bu film için çok mu gerekliydi??? Bence hiç değil.
Sen git güzelce bir başlangıç yap, sakin ve hüzünlü dram havasını yakala, Robert Pattinson’u film boyunca güzel karelerden göster, hayranlarını mutlu et, finalde de git Amerikan trajedisine unutmayacağız mesajı gönder, saygı gösterisinde bulun… Ne gerek vardı?





Film setinden çekilen kareler de zaten filmin değil de Pattinson'un popülerliğini anlatır nitelikte...Bunlar da benden kıyak olsun :)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder