Şubat 2009’da 81.si dağıtılan Oscar ödülleri, her zaman eleştiri oklarına maruz kalıp, değerlendirmelerin altında hep bir şeyler aransa da, bütün sinemaseverler tarafından amansızca takip edilir. Ben de her sene adaylar açıklandıktan sonra takibe başlıyorum. Çoğu zaman Türkiye’de vizyona girmemiş filmleri takip etmek çok zor oluyor. Yorumları okumak, tahminler yapmak derken ertesi gün iş olacağı için sabahın 3’ünde başlayan töreni izleyemiyorum. Bu sene ödüller dağıtılmadan önce sadece bütün ödül adaylıklarında adı geçen beş filmi izleyebildim: Benjamin Button’un tuhaf hikâyesi, Güreşçi, Changelling, The Dark Night, Wall-e.Yine de bu yetersiz araştırmadan sonuca varabileceğim şeyler çıkardım. Bir kere en iyi animasyon Wall-E’nin olmalıydı. Diğer filmleri izlemeden böyle bir partizanlık doğru olmasa da film beni tam kalbimden vurdu. Akademi ‘de bu şeker filmi çok beğenmiş olmalı ki Oscarı teslim ettiler.
Bu sene için beni en merakta bırakan konu hep oyunculuğu yakışıklılığı ile örtülmüş Brad Pitt’in en iyi erkek oyuncuyu adaylığıydı. Yine David Fincher’la olan uyumlu çalışmasıyla acaba ödülü bu kez alabilecek miydi? Benjamin Button’un tuhaf hikâyesi gerçekçi ama fantastik yapısıyla hoş bir film olmuş.David fincher zaten benim favori listemde the Game ‘den beri üst sıralarda. Fakat bu film bence Brad Pitt’in en başarılı performanslarından birisi değil. Senelerdir görsel popülaritesi yüzünden verilmemiş adaylıkları ve ödülleri olduğunu düşünüyorum. Eğer Oscar alacaksa 12 Maymun( ki bu filmde yardımcı erkek oyuncu dalında hali hazırda adaydı) ve Fight Club ‘daki oyunculuklarında çoktan heykelciği evine götürmesi gerekirdi. Sanıyorum ki Akademi artık yaşı kemale erdi, Brad Pitt’i de göz ardı etmiyelim fikrindeydi. Erkek oyuncu dalındaki adaylardan bir de Mickey Rourke’u izleme fırsatı buldum. Güreşçi, çok sıradan bir konuyu dramatik bir şekilde işlemesi yönünden başarılı bir film olmuş. Mickey Rourke film için biçilmiş kaftan olmuş. Fiziksel olarak role çok oturmuş ama ben onun adaylığı için şöyle düşünüyorum: Akademi Mickey Rourke’un dönüşünü teşvik amaçlı aday listesinde ona yer verdi.(Ama açıkçası bu yüzden bile Oscar’ı kucaklayabilir diye düşünmedim değil).
MILK
Törenden sonra film festivalinde yakaladım tekrar.Bu seneki en iyi aktör kararı bence hedefi 12’den vuruyor.Sean Penn kusursuz bir oyun çıkarmış. Sean Penn’e gelmeden önce filmden biraz bahsetmeliyim. Biyografik bir film olarak Milk çok başarılı. Konu eşcinsel bir politikacının suikastından ibaret gözükse de ,Gus Van Sant, tarihi sanatla harmanlamış,hiç sıkılmadan bir sanat eseri izliyorsunuz.. Tarihsel anlatımı kuvvetlendirmek adına giren eski siyah beyaz ,soluk görüntüler çok yerli yerinde ,sonra filme dönüyorsunuz sanki aynı sahneleri renklendirmiş gibi,kostümler, mekanlar o kadar özveri ile düşünülüp uyarlanmış ki o döneme ait her kokuyu bile alabiliyorsunuz adeta.1970’lerin San Francisco’su karışınızda.Harvey Milk’in biyografisini bu kadar duygusal ve doğal sahneye aktarmada şüphesiz Sean Penn’in başarısı tartışılamaz.Eğer ki filmi ödüllerden önce izleseydim,Sean Penn’in Oscar’ı alacağına bahse girerdim.Harvey Milk’in o kırılgan ama mücadeleci, özgürlükçü tavrını o kadar iyi yansıtmış ki ;eşcinsellik gibi hala tartışılan bir konu tüm doğallığı ile sahneye aktarmış,Bu filmde aşkı,hırsları,politikayı derinden hissediyorsunuz.Bu film insanlar için yapılmış,amaçlar ,propongadalar ya da politika için değil.Harvey Milk’in tüm çabasının aslında özgürlük olduğu çok doğru vurgulanmış.Filmde dikkat çeken bir başka oyunculuksa şüphesiz Emile Hirsch’e ait.Into the wild’daki performansı ile akıllarda kalan aktör bu filmdeki performansı ile yardımcı erkek oyuncu dalında aday gösterilen Josh Brolin’den çok daha iyiydi.Eğer Milk’i benim kadar beğenerek izlediyseniz Rob Epstein yapımı “The Times of Harvey Milk “ belgesel filmi ile şölene devam etmenizi tavsiye ederim.Bu belgesel bence Harvey Milk üzerine çekilmiş en iyi dökümantasyon olsa da ,Gus Van Sant ona saniyeden bile daha fazla yaklaşmış.
Sinema tarihi'nin gizli kahramanlarından biri o. bakışlarına,gözlerine,mimiklerine anlatmak istediği ifadeyi size en doğru aktarabilen nadir oyunculardan. Ödül gecesi beni hiç şaşırtmadı Sean Penn, çünkü ödül gecesinden önce izlediğim aday filmlerin içinde oyunculuğu ile yine bizi şaşırtmış ve 50'sinde de sinema için hala yapacaklarının sınırı olmadığını izleyicilerine kanıtlamıştır. The Assassination of Richard Nixon bu filmini de izlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum. bu güzel site içinde teşekkürler Selin yazılarını bekliyoruz.
YanıtlaSilSerhat Omay
Serhat hoşgeldin,teşekkürler ben de yorumlarınızı bekliyorum.Yanlız bırakmayın beni :)
YanıtlaSil